22 Mart 2013 Cuma

Vertigo


















5-6 sene öncesi şu film mevzusuna merak saldığım ilk zamanlar merak etmiştim Vertigo'yu. Casablanca, Vertigo, Citizen Kane, Gone With the Wind gibi filmleri bir ara tek oturuşta izlemeyi planlamıştım ama hepsini ayrı vakitlerde izlemek kısmet oldu. Gone With the Wind'ı ise halen izleyebilmiş değilim. Konumuza dönersek bugünkü filmim Vertigo'ydu. 1958 yılında çekilen filmin fark yaratmış bir yapım olduğunu zaten senelerdir biliyordum ama ne yalan söyleyeyim bu derece başarılı bir şeyler beklemiyordum. Oldukça beğendim Vertigo'yu. Anlatalım biraz. 

1958 yılında yapılmış film ve yönetmeni beyazperdenin efsane isimlerinden Alfred Hitchcock. Hitchcock, Akademi'ye beş kez En İyi Yönetmen adaylığıyla gittiyse de hiç oscar kazanamamıştır. Buna karşılık Vertigo'nun yanı sıra North by Northwest, Rear Window, Psycho gibi sinema tarihine damgasını vurmuş çok önemli filmlerin yönetmenliğini yapmıştır. 1899 doğumlu Hitchcock dünyaya gözlerini yumduğunda takvim yaprakları 1980 yılını gösteriyormuş. Romandan uyarlama bir film Vertigo ve başrollerinde James Stewart ile Kim Novak oynuyor.  

John Ferguson(James Stewart) bir suçluyu kovalarken bir hata yapmış ve bu hatanın sebep olduğu kaza sonucu iş arkadaşı hayatını kaybetmiş eski bir dedektiftir. Bu kazadan sonra Ferguson akrofobiye(yükseklik korkusu) yakalanmıştır. Ferguson'ın eski bir arkadaşı olan Gavin Elster(Tom Helmore) ondan bir yardım ister. Elster bir süredir genç ve güzel karısı Madeleine(Kim Novak) için endişelenmektedir ve Ferguson'dan karısını takip etmesini ister. Ama işler hiçbirinin planladığı gibi gitmez. 

Bu izlediğim ikinci Hitchcock filmi oldu. Daha önce Rear Window'u seyretmiştim. Rear Window mekân konusunda zenginliği olan bir film değildi. Hatta çok büyük ölçüde bir evin bir odasında ve o odanın penceresinin gördüğü alanı kapsıyordu. Fakat Vertigo mekân çeşitliliği konusunda bugüne kadar gördüğüm en dikkat çekici filmlerden bir tanesiydi. Çeşitliliği konusu bir yana filmin çekiminde kullanılan mekânların güzelliğine gelince zirve olabilir. Hani iyi olur da bu kadar mı iyi olur demekten alamadım kendimi. Filmin bütün konusu, oyunculuğu, yönetmen başarısı bir kenara bırakılıp filmin kareleri öylece izlenebilir. 

Oyunculara gelince James Stewart çok karizmatik görünüyordu. Oynadığı John Ferguson karakterinin de bunda etkisi büyük. Rear Window'un başrol oyuncusu da Stewart'dı fakat o filmde de bu derece iyiydi demek çok kolay değil. Kim Novak'a gelince kendisini ilk defa izledim ve gördüğüm kadarıyla alışılagelmişin dışında güzel bir kadın. Günümüzde aynı şeyi Charlize Theron için düşünürüm mesela kimseye benzemeyen bir güzelliği vardır ve sanırım Kim Novak da o tarzda bir kadınmış. En azından Vertigo bana bunu düşündürttü. 

Vertigo çok özel bir film ve bugün izledikten sonra keşke çok daha önceleri izleseydim demekten alamadım kendimi. Filmin özellikle mekân seçimi konusundaki başarısı için söylenecek çok fazla şey var ve mutlaka izlenmeli. Eğer izlemediyseniz en kısa sürede bu konuyla ilgilenin derim. İyi seyirler. 

18 Mart 2013 Pazartesi

Vesikalı Yarim


















Ankara Film Festivali'nin devam ettiği bu günlerde Kızılırmak Sinemasına bir arkadaşım için bilet almaya gitmiştik ki Batman Üniversitesi öğrencilerinin kitap satışı yaptığını gördüm gişenin hemen önünde. İncelerken Vesikalı Yarim'in senaryosu dikkatimi çekti. İçini açtığımda yazıldığı dönemde daktilo ile yazılmış şeklinin baskı hâline getirildiğini gördüm ve artık hiçbir şey bu senaryo kitabını elde etmemi engelleyemezdi. Metin Erksan Sineması'na dair bir kitapla beraber aldım senaryoyu ve aylar öncesinde oluşturduğum izlenmesi gereken yerli yapımlar listemin en üst sıralarında olduğundan bugün için Vesikalı Yarim'i seçtim. İyi ki de seçmişim, kesinlikle harikaydı. 

Filmin yönetmenliğini Ömer Lütfi Akad yapıyor. Akad bildiğiniz gibi sinemamıza yön veren yönetmenlerden ve Göç Üçlemesi(Gelin-Düğün-Diyet), Vurun Kahpeye, Vesikalı Yarim gibi çok önemli filmlerle uzayıp giden bir geçmişe sahip. 1916 yılında dünyaya gelen Akad, 2011 yılında aramızdan ayrılmıştı. Vesikalı Yarim'in başrol isimlerine gelince İzzet Günay ve Türkân Şoray isimlerini görüyoruz ki sanırım sinemayla biraz ilgili birine Türk Sineması adına beş tane aktör ve aktris sayın deseniz tartışmasız bu iki ismi listesine koyar. En azından ben koyarım. Senaryo Sait Faik Abasıyanık'ın 1947 yılında yazdığı Menekşeli Vadi adlı öyküden Safa Önal tarafından uyarlanmış. Müziklere gelince Metin Bükey'in adını görüyoruz ve filmin sonundaki Kalbimi Kıra Kıra şarkısını Şükran Ay'ın sesinden sindire sindire dinleyin diyorum.

Filmin hikâyesine gelince Halil(İzzet Günay) babası ile birlikte bir manav işleten yakışıklı, efendi huylu, kendi hâlinde bir adamdır. Bir gün arkadaşlarıyla beraber içmek için gece dışarı çıkmaya karar verirler. Sürekli gittikleri meyhaneden farklı olarak bu sefer bir değişiklik yapıp Beyoğlu taraflarında bir yerlere gitmeye karar verirler ve yolları bir pavyona düşer. Gittikleri pavyonda arkadaşları bir süre sonra ayrılır ve Halil tek başına aynı yerde geceye devam eder. Bundan sonra her şey konsomatris olarak çalışan Sabiha(Türkân Şoray)'nın Halil'den ateş istemesiyle başlar. İlk görüşte aşk varsa Halil çoktan Sabiha'nın etkisine girmiştir. 

Bir kadını ne kadar sevebilirsin? Ailenden vazgeçecek kadar mı, geçmişinden vazgeçecek kadar mı, onun için birini öldürmeye çalışacak kadar mı yoksa onu öldürmek isteyecek kadar mı? Uç noktalarda bir aşk hikâyesi anlatıyor Vesikalı Yarim ve Sinema Dergisi'nin En İyi 100 Türk Filmi Ansiklopedisi'nde kendine ayrılan sayfada anlatıldığı gibi bu aşkı anlatırken ahlak dersi vermez film. 

Oyunculara geldiğimiz zaman İzzet Günay bütün karizmasıyla karşımıza çıkıyor. Türkân Şoray'ın ise tam anlamıyla bir dilber olduğunu söyleyebiliriz. Yıllar geçtikçe filmleri eskimiş insanlar değiller ama hem proje hem de fiziksel görünüm adına zirve noktada olduklarını söylemek zor değil. Bunun dışında bir çift olarak iyi bir uyum da yakalamışlar ama bazılarınızın bildiği üzere sinemamızın efsane ikilisi olarak Kadir İnanır ve Türkân Şoray'ı tek geçerim.

Yardımcı rollerde de önemli isimleri görüyoruz. Ayfer Feray, Semih Sezerli, Aydemir Akbaş, Hakkı Kıvanç, Aynur Akarsu ile uzayan bir liste görüyoruz. Film genelde Halil ve Sabiha karakterleri üzerinde şekillense de bu oyuncular ile ayrıntılarda çok önemli şeylerle karşılaşıyoruz. Dini ögeler, o döneme ait aile yapısı, ilişkiler... Bunların dışında en önemli detay ise filmin diyalog başarısı diye düşünüyorum. Akıllardan çıkmayıp, sürekli hatırlanacak cinsten pek çok diyalog mevcut filmde. 

Vesikalı Yarim'in bugüne kadar izlediğim en güzel filmlerden bir tanesi olduğunu söyleyebilirim. Aslında söyleyecek çok daha fazla şeyim var filme dair ama yazıyı biraz kişiselleştireceği için tercih etmedim. Vesikalı Yarim'e atıf ile belki Yaramaz Çocuklar'a bir yazı gönderirim yakın zamanda. İyi seyirler hepinize.

16 Mart 2013 Cumartesi

Aramızdaki En Kısa Mesafe


















Belli kitapları ve yazarları okumak için doğru zamanlar, doğru mevsimler, doğru yerler olduğu kesin. Hem etkisi artıyor hem de anlamı. Bugünlerimin adını Barış Bıçakçı koydum ve kitapçıya gidip geriye kalan iki kitabını da satın aldım. Bunlardan biri Aramızdaki En Kısa Mesafe iken diğeri Baharda Yine Geliriz idi ve ben Aramızdaki En Kısa Mesafe'yi okuyarak Baharda Yine Geliriz'i sona bırakmayı tercih ettim. Bu sizin için yazdığım altıncı Barış Bıçakçı kitabı ve elbette yine mükemmelden bahsedebilirim. Bu adam yine yazsın, hep yazsın, sonsuza kadar yazsın. 

Konu yine Ankara'da geçiyor ama Barış Bıçakçı'nın diğer kitaplarından farklı olarak bu kez çok ön planda değil Ankara. Mesela Eryaman'da oturmuş olma ihtimalini falan yakalayamadım bu kez satır aralarında. Hem birbirine bağlı hem de birbirine bağımsız hikâyelerden oluşuyor kitap ve Barış Bıçakçı çocukların dünyasından okuyucusuyla bir şeyler paylaşıyor bu kez. Olayları onlar gibi idrak edip, onlar gibi dile getirip, onlar gibi yaşıyor. 

Kitabın detayları çok başarılı. Barış Bıçakçı'nın okuduğum kitapları arasında kendime en yakın Veciz Sözler'i bulduğumdan daha önce defalarca bahsetmiştim. Yalnız Aramızdaki En Kısa Mesafe biraz değişik. Yani vuruculuk katsayısı diğer Bıçakçı kitaplarının çok önünde olabilir. İnsanlar genellikle kendilerinden en fazla şey buldukları kitapları beğenir ve etkilenirler. Bu doğrultuda çocukluk travmaları hayatında önemli yer edinmiş birisi okuduğunda etkisi çok daha fazla olabilir benden söylemesi. 

Barış Bıçakçı'ya gelince kendisinin neye benzediğini hâlen bilmiyoruz elbette. Muhtemelen okumadığım son kitabı olan Baharda Yine Geliriz'i okuduktan sonra da bu durum değişmeyecek. Yeni bir ipucu ile kendisine seslenerek diyorum ki Sayın Bıçakçı'ya ismi "N" harfi ile başlayan bir kadın var. Gelmiş, ya duman etmiş ya mesut etmiş ve sonra ne olmuş bilmiyorum. Ama kesin var. Sen daha görünme zaten bize öyle gizli gizli takıl bir yerlerde. Merak etme biz de zaten "Baharda Yine Geliriz".