20 Ağustos 2011 Cumartesi

Tutunamayanlar























Ve sonunda başardım. En fazla merak ettiğim ve aklımda çok fazla soru işaretiyle yer eden bu kült kitabı aldım ve okudum. Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ından bahsediyorum. Bu kitapla ilgili duyduğum uç noktalarda iki yorum vardı. Pek çok kişinin ya başucu kitabıydı ya da okuyanların daha başında elinden bıraktığı bir kitaptı. Ben kitapları orijinal alırım ve orijinal olmasının dışında, standardın biraz daha üstünde pahalı bir kitap Tutunamayanlar. Dolayısıyla o kadar para verdikten sonra "Acaba kitabı yarım bırakır mıyım?" diye çok uzun süre düşündüm. Bunun yanı sıra kitabın oldukça uzun olması, ağır bir dille anlatılmış olması gibi sebepler düşündürücü diğer faktörlerdi. Son birkaç ay içinde gerek yazılanlar, gerek söylenenlerle oldukça göz önünde olan Tutunamayanlar'ı geçtiğimiz hafta aldım ve okudum. Bugünlerde, Facebook'ta bile "Olric" kelimesini bol bol okuyor olmanız, kitabın son dönem popülaritesi hakkında size iyi kötü bir fikir verecektir. Daha geriye gidersek, yani benim merakımın başladığı yere, bir kitabı merak etmek için biraz farklı bir hikâyeden söz edebilirim size. Bundan yıllar önce televizyonda "Kim 500 Milyar İster" isimli bir yarışma programı vardı. Eminim hepiniz hatırlarsınız. Bugünlerde, formatı biraz değiştirilmiş bir şekilde tekrar televizyonlarda yayınlanıyor. Programa çıkan bir yarışmacı 250 milyarlık soruya cevap vermiş ve yanlış cevapla 16 milyara razı olmuştu. Daha sonra yarışmacı, sunucunun kendisini yanlış yönlendirdiğine dair dava açmış, mahkemeyi kazanmış ve sadece o yarışmacıya özel bir program yıllar sonra tekrar yapılmıştı. Seyirci yok, başka yarışmacılar yok. Yanlış hatırlamıyorsam o günlerde yarışmada son bulmuş ve televizyonda gösterilmiyordu. Sadece sunucu, yarışmacı ve 250 milyarlık bir soru. Soru, Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar adlı eserinde yer alan karakterlerden birini soruyordu ve cevaplarda Selim Işık seçeneği mevcuttu. Yarışmacı doğru cevabın Selim Işık olduğunu bildiğini fakat mahkeme sürecinde çok yıprandığı için bu soruya cevap vermeyerek elinde olan ödülü alıp çekilmek istediğini söylemişti. Cevapta Selim Işık'tı (Yarışmaya dair anılarımın net olduğunu düşünüyorum ama eğer ufak tefek detaylarda hata yaptıysam özür dilerim). İşte benim Tutunamayanlar merakım o günlerden gelir. Her ne şekilde olursa olsun, beğeneyim ya da beğenmeyeyim, bu kitabı nihayet okumuş olmak bile benim için mutluluk verici. Hiçbir şey için değilse bile, merakımı giderdiğim için bile değer diye düşünüyorum. Yazının devamı için, şimdiye kadar yazdığım yazılar içinde en çok araştırmayı yaptığım ve en çok içime sinecek yazı olacağına emin olabilirsiniz. Çok uzun bir süre de öyle kalabilir. Vakit kaybetmeden başlıyorum anlatmaya. 

Daha önce de belirttiğim gibi kitap Oğuz Atay tarafından yazılmış. Oğuz Atay'la alakalı bir şeyler okuyabileceğiniz pek çok yerde -kitabın arka kapağı dâhil- Oğuz Atay'ın kısa biyografisiyle karşılaşmanız mümkün. Bunda mühendislik eğitimi almış olmasının  çok büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Mühendislik eğitimi almış, üstelik zor ve iyi bir okulda mühendislik eğitimi almış birinin Türk Edebiyatı'na yön veren bir roman yazması kulağa oldukça ilgi çekici geliyor. Ben de kısaca Oğuz Atay'ın biyografisinden biraz bahsedeyim. 1934'te İnebolu'da doğan Atay, önce Ankara Maarif Kolejini sonra da İTÜ İnşaat Fakültesini bitirmiş. İstanbul Devlet Mimar Mühendis Akademisinde bir süre öğretim üyesi olarak çalışan Oğuz Atay'ın hayatı için, Tutunamayanlar bir dönüm noktası olmuş desek yanlış olmaz . İlk romanı olan Tutunamayanlar'dan sonra başka kitaplar da yazan Atay, en önemli projesi "Türkiye'nin Ruhu"nu yazamadan 13 Aralık 1977'de hayatını kaybetmiş.

Tutunamayanlar, Oğuz Atay'ın ilk romanı. Roman aynı zamanda yazarın adıyla bütünleşmiş durumda.  1970 yılında "TRT Roman Ödülü"nü kazanan bu eser pek çok kişiye göre bir başkaldırı, büyük bir yeteneğin ürünü, Türk Edebiyatı'nın dönüm noktası, Türk romanını ve romancılığını çağdaş seviyeyle aynı hizaya getiren eser diye adlandırılır. Hatta bu topraklardan çıkmış en iyi roman olduğunu savunanların sayısı da oldukça fazla. Bunların hepsi kişiden kişiye, otoriteden otoriteye değişir tabi. Sonuçta bunlardan bahsederken pek çok kişinin henüz başında elinden bırakıp bir daha kapağını bile kaldırmadığı bir kitaptan bahsediyoruz. Bunların dışında internette bir yorum okudum ki katılmamak elimde değil; "Türk Edebiyatı'nın en çok tartışılan romanı" denmiş. İşte kritik nokta bu. İyi veya kötü, tahminimce hiç bir kitap Tutunamayanlar kadar konuşulmamıştır bu ülkede. Bunun sebepleriyle ilgili fikirlerimi anlatmadan önce, doğruluğundan emin olmadığım bir hikâyeden bahsetmek istiyorum. Oğuz Atay bir mühendis olduğu için TRT Roman Ödülü yarışmasından önce jürinin kendisine ön yargıyla yaklaşıp, yazdıklarını okumayacaklarını düşünür ve Cevat Çapan'dan yardım ister. "Sadece okumalarını sağla" der. Dediğim gibi hikâyenin doğruluğuyla ilgili bir bilgim yok sadece enteresan ve paylaşmak istedim. 

İçeriği incelersek, kitabın psikolojik bir roman olduğunu anlamak zor değil. İsminden bile kendini belli ediyor zaten. Dili kesinlikle farklı. Konuyu, anlatımı beğenmeseniz bile Oğuz Atay'ın ne kadar yetenekli bir kalem olduğunu anlamak güç olmayacaktır. Mükemmel işlenmiş kelime oyunlarını rahatlıkla fark ediyorsunuz. Oldukça ağır ilerliyor kitap. Son birkaç yüz sayfasında Selim'in günlüklerinin içeriği anlatılıyor ve kısa kısa bölümlerden oluştuğu için daha akıcı bir hâle geliyor. Kitabın içinde kırk elli civarı harf sayısından oluşan kelimeler görmeniz mümkün. Birkaç sayfayı kaplayan oldukça uzun, daha önce hiçbir romanda karşılaşmamış olma ihtimalinizin yüksek olduğu cümleler görüyorsunuz. Burayı özellikle dikkatle okuyun, İletişim Yayınlarından çıkan nüshasında 460-537 sayfaları arasında yer alan kitabın 15. bölümü sadece ve sadece tek bir cümleden oluşuyor. Hatta sonda yer alan nokta hariç noktalama işareti de mevcut değil bu cümlede. Tam yetmiş yedi sayfa ve ne yalan söyleyeyim ben bu sayfalara dair şu an hiçbir şey hatırlamıyorum. 

Kitabın konusu ise şöyle: Selim Işık ve Turgut Özben iki mühendis arkadaştır. Selim bir olay üzerine intihar etmiştir. Turgut bu olayın arkasından, Selim'in intihar sebebini anlamaya çalışır. Bir yandan Selim'in intiharının üzerinde bulunan sır perdesini aralamaya çalışırken bir yandan da kendi hayatıyla ilgili birçok git gel yaşamaktadır.  Selim'in ilişkisi olan birçok insanla iletişime geçmeye çalışan Turgut, aynı zamanda kendi içinde Selim'i anlamaya çalışır. Hayatlarından ve birlikte geçirdikleri günlerden de arada kesitler okuyabileceğiniz kitapta, tam bir tutunamama hikâyesi okurken bulursunuz kendinizi. Kitapta burjuva yaşantısına inceden yapılmış derin göndermeler, toplumun ve bu toplumun içinde yer alan ebeveynlerin çocukları nasıl yanlış yönlendirdiği gibi pek çok hayatın içine dair ayrıntı bulunuyor. Yorumları okurken fark ettiğim üzere Atay'ın mizah anlayışına dair pek çok ayrıntıdan bahsedilmiş. Kitabı okurken bu ayrıntıları çok fazla sindirmiş olduğumu söyleyemem. Bu kadar uzun ve ağır bir kitabı okurken kaçırmış olduğum noktalardan biri sanırım.

Benim fikirlerime gelirsek, kitabı oldukça beğendiğimi ve oldukça kelimesini kullanırken gösterdiğim rahatlığı son iki yüz sayfadan sonra elde ettiğimi söyleyebilirim. Kitabı okurken, hemen başında sıkılıp bırakan insanları da başucu kitabı haline getirebilen insanları da çok iyi anladım. Kesinlikle sonuna kadar sabretmeniz gerektiği size en önemli tavsiyem. Kitapta öyle pasajlar var ki, tutunamayan insanlar daha iyi nasıl anlatılabilirdi bilemiyorum. Kitapta geçen Turgut'un hayalî kahramanı Olric'e ise ayrı bir parantez açmak lazım. Uzun uzun düşündüm kitabı okurken "Hangimizin hayali bir arkadaşı olmamıştır?" diye. Hangimizin ki Olric kadar etki eder hayatımıza orası ayrı konu. Turgut Özben karakterinin Olric'le diyalogları onu çoktan bir fenomen haline getirdi bile. Hatta okurken Olric'in neye benzediğini bile kafamda canlandırdım iyi kötü. Eminim kitabı okuyan birçok kişi bunu yaşamıştır. Kitapta derin derin birçok cümlenin ve pasajın altını çizdim. Kim bilir kaçırdığım daha neler var. En kısa zamanda kitap cümlelerini yazdığım defterimde altın bir yer edinecekler kendilerine. Oğuz Atay'ın bir mühendis olduğunu yazmıştım yukarıda. Kitapta anlatılan Selim ve Turgut karakterleri de birer mühendis. Oğuz Atay'ın üst düzey bir romancı olduğunu bunun yanı sıra Selim karakterinin şarkı sözleri yazdığını, günlük tuttuğunu düşünürsek, eğer benim gibi edebiyata ilgi duyan bir mühendisseniz emin olun kitaba daha farklı bir şekilde yaklaşıp daha farklı duygularla okuyacaksınız. Yeteri kadar kitabın içine girerseniz, Selim'in günlüklerini okurken benim gibi boğazınızın düğümlendiğini hissedebilirsiniz. Eğer günlük tutuyorsanız ve günün birinde sizden başka birinini o satırları okuması sizi düşündürüyorsa Tutunamayanlar 'dan sonra tekrar düşünmek zorunda kalabilirsiniz. 

Bütün bu anlattıklarımdan farklı olarak, kitabın ismininde çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Herkes böyle düşünür mü bilmiyorum ama "Tutunamayanlar" çok iyi tanımlanmış bir kelime. Aynı şeyi bir başka kitap ismi olan "Gönülçelen" için düşünmüştüm zamanında. Tek bir kelime bile oldukça etkili olabiliyor bazen. 

Aktarmak istediğim bazı notlar ise; İletişim Yayınlarından yayınlanan kitabın kapak resminde yer alan kişi Oğuz Atay ve bu resim Ara Güler tarafından çekilmiş. Bir diğer not, Oğuz Atay'ın günlükleri yayınlandıktan sonra kitapta bulunan pek çok ayrıntının yazarın hayatından kesitler olduğu anlaşılmış. Bununla ilgili olarak, Tutunamayanlar'dan önce Oğuz Atay'ın günlüklerini okumanın daha iyi olacağına dair bir öneri de aldım. Bu öneriyi dinlemedim ama belki bir gün o günlükleri okuma şansını da elde ederim. 

Kitabın başında yer alan önsöz ve açıklama yazılarıyla, kitabın sonunda yer alan Turgut Özben mektubunu da sakın ama sakın okumayı ihmal etmeyin. Ben bugüne kadar hiç bir kitabı iki veya daha fazla kez okumadım. Ama şu bir gerçek ki daha iyi sindirebilmek için Tutunamayanlar'ı tekrar okumak şart. Günün birinde buna cesaret edebilir miyim bilmiyorum. Ama en azından kısa vadede öyle bir şey yapmayacağıma eminim. 

Tutunamayanlar mükemmel bir dibe vuruş hikâyesi olmuş. İnsan bazen kendi karanlığında kaybolur ya hani, bir insanın nasıl kaybolduğuna tanıklık etme fırsatı işte size. Eminim ki bu kitap çok fazla insan için bir kırılma noktası olmuştur.  Hayat her şeye rağmen güzel elbet, yaşamaya değer orası ayrı konu. Ama bunalımlarımız, iç karanlığımız, isyanlarımız, bulamadığımız çıkış kapıları, yalnızlığımız, tutunamayışımız... Bunların hepsi bizim hayatımızın gerçeği. Kitabı bitirdikten sonra, eğer sevmişseniz yani sizi içine almışsa -ki bence bitirmeyi başarmışsanız sizi içine almış demektir- o kapağı kapattıktan sonra bir süre kendinize gelemeyeceksiniz. Düşündürecek sizi hatta belki yoracak bir süre. Söylemek isteyeceğiniz tek şey "Bat dünya bat" demek olacak. 

23 yorum:

  1. beni fazla sayfası olan kitaplar korkutur hep sanki bir yere varmayacak gibi hissederim ilk başladığımda ama bu kitabı okumak istediğimi farkettim. belki sen de okuduğun için, belki de "tutunamadığımı" farkettiğim için...

    YanıtlaSil
  2. Sen mi tutunamayansın çocuk. Sen tam bir tutunansın :)

    YanıtlaSil
  3. Etkilendiğim bir kitap... hatta insanı cidden de tutunamayan olmaya özendiriyor.

    YanıtlaSil
  4. eheh yazınla ilgili yorum yapmadan gitmek de büyük kabalık olur :) bu arada takip etmeye başladığın için teşekkür ederim :)
    yazına bayıldım.
    Birincisi, kitabı uzun zamandır elime almadığımı farkettirdin
    İkincisi, Kim 500 milyar ister olayı çok ilginç geldi, demek ki bu saatte bile insan okuduğu bir yazıdan bir şeyler öğrenebiliyormuş diye düşündürdün.
    ehe
    Neyse ben gideyim ^^

    YanıtlaSil
  5. Kim 500 milyar ister olayı bende öyle bir etki yapmıştı ki 10 yıldır falan bu kitabı okuyacağım günü bekledim ben :)
    Sende beni takip etmeye başlamışsın bende teşekkür ettim çok iyi geceler..

    YanıtlaSil
  6. Ktabı iki yıl önce aldım, ilk birkaç sayfadan sonraysa bıraktım. "oldukça beğendim" cümlendeki oldukça'ya hiç yaklaşamadım. Kitabın zamansızlığı sanırım durduruyor beni.
    Yine de hakkında gördüğüm her yorumu okuduğum ve bahsettiğin gibi sosyal paylaşım sitelerinde alıntılar yapanlara dikkat kesildiğimden, duyduklarımı birleştirsem yarısını okumuş olurum sanırım :)

    YanıtlaSil
  7. Sabırla ilerlemek gerekiyor. Emin ol belli bir noktaya geldikten sonra böyle düşünmeyeceksin ;)

    YanıtlaSil
  8. çok popüler diye okumadığım kitaptır ama hep düşünmüşürdür alsam mı almasam mı ? diye kitapçı da aynı zamanda edebiyet eleştirmeni olan bir abimiz bunun la ilgili bir sempozyumdan bahsemişti sanırım kendiside katılmış bana boş ver milleti pişman olmazsın onu bir yerden izleme şansın varsa bir bak demişti ama ben bulamadım ve kitbıda okumadım ama yazının sonuna bakılırsa 'o kapağı kapattıktan sonra bir süre kendinize gelemiyceksin'artık okumalıyım ya.

    YanıtlaSil
  9. Kışı bekle kitapların mevsimi olduğuna inanıyorum artık ve Tutunamayanlar 'ı okumak için doğru mevsim kış kesinlikle :)

    YanıtlaSil
  10. sayfa 142 deyken bu yorumu okumam kötü oldu ya :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yok yok moralini bozma Bizim Büyük Çaresizliğimiz 'i yeni bitirdim kışında oluyor hatta ben Tutunamayanlar 'ı geçen yıl bu zamanlar okumuştum o bir görüş sadece :)

      Sil
  11. Son 100 sayfasına ulaştım Tutunamayanlar'ın. Hatta uzun süreli aralar verdim, araya başka çerez kitaplar sıkıştırdım. O 77 sayfayı çölde su arar gibi nokta arayarak okudum ki sorsan ben de bir şey söyleyemem sanırım ama gerçek olan bir şey var. Tutunamayanlar'dan isen, ki ben kimsenin tutunamamış olmamasını diliyorum- bu kitap karanlığı ile senin içine işliyor. Selim'e de Turgut'a da empati duymamak imkansız. Sanki, neden ben böyleyim dediğimiz birçok sorunun cevabı gibiler. Ve tabii ki Olric, sen ne akıllı bir hayaletsin! Oysa günümüz hep Sebastian!
    Ben de bu kapkalın kitabın çizilmedik sayfasını bırakmadım sanırım. Not alacak, temize çekecek halim de kalmadı okuma sürecinde. Blogumda yazacağım için ön hazırlık yaparken sizin yazınıza rastladım. Ellerinize sağlık... ve tabii bat dünya bat...

    YanıtlaSil
  12. Yemin ediyorum ki Tutunamıyoruz Oğuz Ağabi!
    Hep bir yandan kırılıyor dallarımız.
    Hep tutunamayanlardan olmaya mahkum bırakılıyoruz.
    İstedikleri oluyor, biz yine tutunamıyoruz. -Disconnectus Erectus

    YanıtlaSil
  13. CoK guzel ve aciklayici bir Yazi
    Ellerinize emeginize saglik
    Tesekkurler

    YanıtlaSil
  14. Ben gayet iyi tutunmuşlar diye düşünmüştüm. Asıl tutunamayanlar bizleriz.

    YanıtlaSil
  15. Şu an okuyorum kitabı çok isteyerek aldım büyük bir heyecanla okumaya başladım her sayfayı çevirdiğimde şimdi bunun konusu ne olay nerde geçiyor ben mi kaçırdım baştan mı başlasam acaba diye içimden geçirdim.En sonunda baktım olmuyor kitap yorumlarına bir bakayım ben de mi bir tuhaflık var acaba derken yazınızı okudum 🤗 Sabırla devam ediyorum bakalım iki ucu birbirine bağlayabilen miyim....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitabı okumayı başarabilirsen ve bittiğinde hiçbir şey anlamamışsan bu noktada bir önerim olacak. Eğer Oğuz Atay'ı anlamak gibi bir derdin varsa Yıldız Ecevit-Ben Buradayım'ı oku, Oğuz Atay'ın biyografisini anlatır. Sonra tekrar okumayı deneyebilirsin. İnsanlara Oğuz Atay'ı anlatmayı bırakalı biraz zaman oluyor tek tavsiyem Ben Buradayım'ı okuduktan sonra tekrar denemeleri. Emin ol her şey çok farklı olacak.

      Sil
  16. Cok guzel bir paylasim olmus. Tesekkurler
    Kitabin son sayfalarindayim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 2 Ağustos 2016'da bu kayda yorum yapan kişisin sanırım. Enteresan olmuş :)

      Sil
  17. Kitabın ilk sayfasından son cümlesine kadar hep aynı heyecanla okudum. İlk defa Oğuz Atay okumanın verdiği haklı heyecan da cabası tabi.Kitapların mucizesine inan bir insan olarak Tutunamayanlar ın hayatımı mucizelere gebe bıraktığını düşünüyorum.İyiki okumuşüm

    YanıtlaSil
  18. 20 Ağustos 2011 de geçmişsiniz bu yayını. Yaş günümdür ve tam altı sene geçmiş üstünden.
    Tutunamayanları okumadım. Ama mim yapıyorduk ve bazı özet de olsa bilgilere ihtiyacım vardı. Google arama sonucu, başlık beni yayınınıza getirdi. Blog sahibiymişsiniz. Arkadaşlarınız yorumlar yapmışlar. Öyle zevkle okudum ve hoşuma gitti ki :)
    Bu arada Tutunamayanlar'ı okumam gerektiğine karar verdim. En merak ettiğim ise uzun cümleler kısmı oldu. Epeyce bilgi ile gideceğim birazdan.
    Ben dört senedir blog yazıyorum, Kişisel Blog. Şimdilerde blog âleminde; devrin sersemliğiyle belki, bölünmeler ve bir çalkalanmalar mevcut. Ama birbirimizi ziyaret ediyor, ilgilerimize göre blog arkadaşları seçiyoruz. Amiyane tabirle, geçinip gidiyoruz işte :)
    Yorum için teşekkürler. Ece Evren

    YanıtlaSil
  19. Bir geceyarısı tutunamayanlarin agirligi altında ezilmiş birakmayi düşünürken yazınızı okudum...birakmiyorum kaldığım yerden devam... çok teşekkürler

    YanıtlaSil