7 Ağustos 2012 Salı

Herkes Herkesle Dostmuş Gibi


















Son bir ay içinde okuduğum ve yorumladığım üçüncü Barış Bıçakçı kitabı Herkes Herkesle Dostmuş Gibi. Bizim Büyük Çaresizliğimiz ve Veciz Sözler'i yazarken Barış Bıçakçı'yı okumaktan ne kadar keyif aldığımdan ve kitaplarını ne kadar beğendiğimden bahsetmiştim. Nitekim üçüncü bir Bıçakçı kitabı okumak için çok fazla beklemedim. Kitap nasıl mı? Hani şu yazarın isminin bile kitabı başarılı kılmaya yettiğini düşünürüm ya bazen, Barış Bıçakçı artık o yazarlardan bir tanesi. Tıpkı Oğuz Atay, Paul Auster, Chuck Palahniuk gibi.

Kitap yine bir Ankara teması üzerine kurulu. Aslında Ankara teması demek çok doğru değil. Bu kitap Ankara olmuş. Sakarya Caddesi, Gençlik Parkı, Kumrular, Tunalı, Kale... İnsanı bu "Gri şehre" sebepsiz yere aşık eden türden. Birbirinin yanından geçip giden insanlardan, hayatlardan bahsediyor Barış Bıçakçı. Gündelik hayatın akışından farksız anlatılanlar ama çakıl taşlarının birbirine sürtünmesi gibi birbirine bağlı hayatlardan bahsediyor bize. Ama bu sefer başrol insanlardan oluşmuyor. Bu sefer Ankara tam anlamıyla kitabın gediğinde bulunuyor.

Herkes Herkesle Dostmuş Gibi aynı zamanda Barış Bıçakçı'nın ilk romanı ve sonradan yazmış olduğu romanlarda bulunan karakterlerin bir kısmına değinerek çok daha önceleri selam etmiş bu kitapta. Kitaplarını kronolojik sırayla okumak daha mantıklı gelebilir ilk etapta ama karakterleri bilerek okumak ister istemez bir tebessüm oluşturdu bende. Paul Auster'ın altmışıncı yaş gününde önceki kitaplarında bulunan karakterlere selam ettiği Yazı Odasında Yolculuklar romanında da aynı şeyleri yaşamıştım.

Şu an itibarı ile Veciz Sözler biraz daha önde duruyor kendi adıma ama Barış Bıçakçı'nın her kitabında belli bir standardı yakaladığı tartışmaya açık olmayan bir gerçek. Herkes Herkesle Dostmuş Gibi pek alışık olmadığımız bir konu üzerine yazılmış ve bir nefeste okunabilecek kadar güzel olmuş. Okurken sürekli değişen isimlerden ötürü ben bu kitabı anlamadım fikrine kapılmayın çünkü kitabın olayı bu. Ana karakter Ankara ve kişiler çok önemli değil. 

Her şey bir yana, Barış Bıçakçı'nın bir fotoğrafı, kişisel web sitesi falan yok mu? Hâlâ gizemini koruyan bir adam ve aslında bu durum iyi mi kötü mü onu bile idrak edebilmiş değilim. Onu özel yapan sebeplerden bir tanesi de budur belki kim bilir? En iyisi ne bir fotoğrafı olsun ne ona ulaşmak mümkün olsun. Sadece yazdıklarıyla hatırlandığı sürece sonsuza kadar ayrıksı bir yeri olacaktır.

1 yorum:

  1. Oscar Wilde'ı elçi kılıp açıklıyor belki de bu gizemini Barış Bıçakçı: Sanatın amacı sanatı meydana çıkarmak ve sanatçıyı gizlemektir

    YanıtlaSil