Normal şartlarda iyi filmlerden, vizyona girmeden önce haberdar olurum ve beklerim. Yapımcılığını Johnny Depp 'in, yönetmenliğini Martin Scorsese 'in yaptığı kitaptan uyarlama bu film daha önce hiç dikkatimi çekmemişti. Beğenerek takip ettiğim bloglardan Altbilgi(takip etmeye başlayalı çok kısa bir süre oldu)'yi geçenlerde okurken bu filmin yazısını okudum ve blogun sahibinin Twitter 'da yazdıkları ister istemez büyük merak uyandırdı bende. Daha sonraları internette gezerken de bol bol güzel şeyler okudum filmle ilgili. Nitekim daha fazla dayanamayıp gün itibarıyla izledim. Ayrıca Altbilgi 'de yer alan Hugo yazısına buradan ulaşabilirsiniz.
Filmin yönetmenliğini Martin Scorsese 'nin yaptığını söylemiştim. Hollywood 'ın efsane yönetmenlerinden olan Scorsase 'i anlatmak için Raging Bull, Goodfellas, Taxi Driver, Casino, The Aviator, The Departed, Shutter Island gibi bir liste saysam size yeterli olur sanırım. Listeden de anlayabileceğiniz gibi Robert De Niro ve Leonardo Di Caprio 'yla çalışmayı çok seven bir yönetmen. IMDB 'nin TOP 250 listesinde birçok filmi olan yönetmen Oscar 'a ancak 2006 yapımı The Departed ile ulaşabildi. Aslını söylemek gerekirse birkaç önemli istisna hariç yaptığı işlerle bende derin etkiler bırakmış bir yönetmen değil. Ama başarısı yadsınamaz bir gerçek elbet.
MARTIN SCORSESE |
Hugo 'nun kitabıyla ilgili bir fikrim yok. Böyle bir kitap olduğunu filmden sonra öğrendim. Projenin varlığından ne kadar uzakta kaldığımdan bahsetmiştim zaten. Spoiler vermemek adına - ki ben herhangi bir spoiler okumadan seyretmek için çok uğraştım - filmin konusundan detaylıca bahsetmek istemiyorum size. Kısaca, 1930 'ların Paris 'inde geçen sıcacık bir hikaye Hugo. Hikaye, ismini ana karakteri olan Hugo Cabret 'ten alıyor. Bir tren istasyonu hikayesi olan film, Charlie and The Chocolate Factory tadında bir film olmuş. En azından bana onu hatırlattı. O filmin başrol oyuncusu olan Johnny Depp 'in, Hugo 'nun yapımcısı olması güzel bir tesadüf olmuş.
Oyuncu kadrosunda Christopher Lee, Ben Kingsley, Jude Law gibi isimler göze çarpıyor. Filmin akışı açısından önemli rollerde olsalar bile, Hugo Cabret 'i canlandıran Asa Butterfield ve Isabelle karakterine hayat veren Chloe Grace Moretz başrol karakterleri olarak karşımıza çıkıyor.
Kendi düşüncelerime geçmeden önce 3D teknolojisinden biraz bahsetmek istiyorum. Aslında daha önce yazdığım Pirates of the Caribbean : On Stranger Tides yazısında bahsetmiştim ama tekrar üstünden geçmek istiyorum. 3D teknolojisi bütün dünya genelinde bu şekilde mi bilmiyorum ama kesinlikle tam çözüme kavuşmamış bir teknoloji. Kullandığımız gözlükler çok rahatsız ve bir süre sonra baş ağrısı yapıyor. Filmi sürekli koyu renklerle izlemek zorundasınız ve 3D gözlüğü reaksiyonlarınızı minimuma indirgiyor. Aslında Hugo, 3D kullanılmadan çekilebilirmiş ve bence çok daha güzel olurmuş. 3D olayı filmin belli sahnelerine çok yakışmış. Günlerdir okuduğum "şimdiye kadar çekilmiş en iyi 3D film" yorumlarına da kesinlikle katılıyorum. Ama 3D 'nin genel problemleri Hugo 'da da sıkıntı yaratmış.
Filmle ilgili çok takıldığım bir diğer ayrıntı daha var. Bir diyalog esnasında David Copperfield ismi geçti. Eğer bizim bildiğimiz Copperfield ise - ki emin değilim hata yapıyor olabilirim - 1930 'ların Paris 'inde ne yapıyor bilmiyorum. Belki de atladığım bir şeyler vardır. Patron Martin 'e haksızlık etmeyelim oturduğumuz yerden.
Sonuç olarak filmi çok beğendiğimi söyleyebilirim. Bugüne kadar yapılmış en iyi 3D film yorumlarına kesinlikle katılıyorum. En azından izlediklerim arasında - ki daha önce en iyi olarak çıkmış bütün 3D filmleri seyrettim - en iyisiydi. Film birkaç hafta daha vizyonda kalacak. Henüz izlemediyseniz vakit kaybetmeyin derim. İyi seyirler hepinize.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder