7 Şubat 2012 Salı

Melancholia


















Melancholia, 2011 yılının ses getiren yapımlarından bir tanesi. Dün bir fırsatını bulup izledim. Nasıl desem size, sıradan bir film değil. Başka bir deyişle daha önceden izlemiş olduğum filmlere çok benzemiyor. Değişik biraz, sebeplerinden birazdan bahsedeceğim. Melancholia'nın dilimizde bulunan karşılığının melankoli olduğunu anlamak zor değil. Türkçeye çevirirken de oynama yapılmamış ve Melankoli ismiyle yer bulmuş. Filme başlarken, ister istemez melankoli kelimesinin anlamıyla bağdaştırıyorsunuz ama filmi izledikten sonra işlerin öyle yürümediğini anlıyorsunuz.

Filmin yönetmenliğini Danimarkalı yönetmen Lars von Trier yapmış. Lars von Trier aynı zamanda filmin senaryosunu kaleme alan kişi. Kendisini Dancer in the Dark, Dogville gibi filmlerden hatırlayabilirsiniz. Başrollerde ise Spider-Man'in Mary Jane'i olan Kirsten Dunst'ı, Charlotte Gainsbourg'u ve Kiefer Sutherland'ı görüyoruz. Kirsten Dunst ve Charlotte Gainsbourg, isimleri Justine ve Claire olan iki kız kardeşi canlandırıyorlar. Kiefer Sutherland ise Claire'in (Charlotte Gainsbourg) kocası rolünde. John karakteri de onunla hayat buluyor.

Melankoli, anlamı herkes tarafından çok net bilinen bir kelime değil. Benim bildiğim kadarıyla, üzüntü seviyesi yüksek bir ruh halini anlatıyor. İnternetten yaptığım araştırma sonucu, bir diğer anlamının da kara sevda olduğunu öğrendim. Filmde yer alan Melancholia ise var olan bir gezegenin adı. Tam emin olamamakla beraber -bu emin olamamanın sebebi melankolinin anlamını tam sindirememiş olmamdan kaynaklı- yönetmenin bu gezegen isminin yanı sıra Justine ve Claire'nin ruh hâlini de Melancholia ile betimlediğini düşünüyorum. Bunu bana düşündüren önemli bir ayrıntı var ama film adına önemli bir spoiler olduğu için söylemek istemiyorum. İzleyen biriyle ayrıntılı konuşmak isterim daha sonra.

Filmin konusuna gelince, iki parçaya bölünmüş bir hikâye anlatılıyor. Bunun ilk kısmı Justine, ikinci kısmı ise Claire olarak adlandırılmış yönetmen tarafından. İlk kısımda Justine üzerine yoğunlaşılıyor. Justine evleniyordur ve kız kardeşinin şatoları aratmayacak evinde oldukça şaşaalı bir düğüne sahiptir. Bu düğün gecesinde işler, gerek Justine'in ruh hâli, gerek aile yapısı gereği pek istenildiği gibi gitmez. İkinci kısım ise Claire üzerinden devam ediyor. Melancholia isimli bir gezegen dünyaya oldukça yakın bir noktadan geçiş yapacaktır. Kocası bu gezegenin dünyaya çarpmayacağını söyler ve olayın heyecanıyla yoğrulup durur. Buna karşılık John'un Claire'i bu duruma ikna etmesi çok kolay olmayacaktır. 

Filmin enteresan bir yapısı var. Mesela gezegen çarpacak falan tadında bir şeylerden bahsettim size ama filme bir bilim-kurgu denemez. Yani en azından ben sınıflandırmaya kalksam bilim-kurgu demeden önce birkaç farklı sınıf rahatlıkla bulabilirim film için. Filmin karakterlerinin iç bunalımı sizi ister istemez içine çekiyor. Yakın çekim teknikleri ve sahne aralarında yer alan atlamanın başarısı bunu sağlıyor diye düşünüyorum. Çok göze batan bir oyunculuk göremedim açıkçası. Herkes belli bir standartı yakalamış. Söylemeden geçmek istediğim başka bir şey ise, gelinliğin kadınlara hiç yakışmadığını, son derece gereksiz bir giysi olduğunu ve kadınların neden bunun hayaliyle yaşayıp, bu çirkin giysiye neden bu kadar para verdiklerini düşünür dururum yıllardır. İlk defa gelinlikle bu kadar güzel görünen, bir başka deyişle gelinliğin bu derece yakıştığı bir kadın gördüm. Filmde de olsa, Kirsten Dunst gelinlikle harika görünüyordu. Bilmiyorum artık bunun sebebi gelinliğin modelimi, Dunst'ın güzelliğimi... Mükemmel görünüyordu hepsi bu. 

Sonuç olarak Melancholia'yı beğendiğimi ve farklı bulduğumu söyleyebilirim. Konuyu işleme şekliyle, karakterleri anlatma tarzıyla, istediğini yansıtabilme başarısıyla iyi bir film olmuş diye düşünüyorum. Eğer hâlâ izlemediyseniz bir ara bunu yapmak size keyif verecektir. İyi seyirler herkese. Gelinlik giyen Kirsten Dunst'a dikkat diyorum.

1 yorum:

  1. ben de geçen hafta izledim filmi ve 4 sayfa not tuttum izlerken sahneler,planlar ve sekanslarla ilgili... Lars Von T. mevzuu bahisse genelde, izleyip köşeme çekilip, bir süre yalnız kalmak isterim ki, bu film de bende yine aynı yabancılaşma hissini yaratmıştı... ben kurguyu çok beğendim, dünyanın yok oluşunu, birkaç internet arama motoru dışında, hiç bir iletişim aracını devreye sokmadan iki kardeş üzerinden anlatması bana vurucu geldi... Bir anlamda sanki sadece bu iki kızkardeşin dünyası yok oluyor hissi yaratmıştı, ki hali hazırda aile olarak kopuk patolojik bir ilişkileri var. hasıl-ı kelam ben filmi beğendim, görselleri kusursuz.

    YanıtlaSil