7 Kasım 2012 Çarşamba

Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra


















Kitap okumayı unutmama az kalmıştı ki Barış Bıçakçı yetişti imdadıma. İnsanın ne kadar meşgul olabileceği gerçeğiyle yeni yeni tanışmaya başladığım şu günlerde nihayet güzel bir kitap okudum. Aslında bir süre önce Chuck Palahniuk'un Kaçaklar ve Mülteciler'ini almıştım elime ama yarısına kadar okuyabilmiş hâlimle söyleyebilirim ki Chuck Reis'e ait okuduğum en kötü kitaptı. Her ne kadar yarıda bırakmamak için kendimi zorlamış olsam da bunu beceremedim ve onunla birlikte birkaç ay önce aldığım Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra'yı okudum. Son birkaç ay içinde okuduğum dördüncü Bıçakçı kitabı ve ben diğer üçünü yazdığım gibi bunu da yazacağım elbette.

Barış Bıçakçı bu kez intihar eden bir genç kızın çevresinde şekillenen bir hikâye anlatmış bize. Kitabın arka kapağında birbirine yaklaşan, kendi içlerine ve geçmişe dalan gibi cümlelerle özetlenmiş bu durum. Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra'nın anlatıldığı şehrin diğer Barış Bıçakçı kitapları gibi Ankara olma ihtimalini soracak olursanız, size vereceğim cevap %100 olur. Ankara'yı seviyor, sevdiriyor bu adam. 

Daha önce yazdığım Veciz Sözler belli sebeplerden ötürü okuduğum en özel Barış Bıçakçı kitabı idi. Çünkü Veciz Sözler'in bünyeme ait dokunduğu çok özel yerler vardı be bundan ötürü biraz fark yaratmıştı. Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra da mükemmel bir kitap olmuş ama Veciz Sözler hâlâ bir adım önde benim için. Fakat bir sıralama yapsaydım Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra'yı ikinci sıraya koyardım.

Açıkçası bir süredir aldığım bir tekliften ötürü yıllar önce rafa kaldırdığım bir roman projesi ile uğraşıyordum. Biraz debelendim ama aceleye getirince istediğimden farklı ve vasat bir şeyler ortaya çıkınca şu an itibarı ile bir süre daha askıya aldım sanırım. Günün birinde bir roman yazarı olur muyum ya da olabilir miyim bilemiyorum ama bir gerçek var ki yazı yazmak kendini geliştirebileceğin bir konu olsa da bazılarının bazı şeylerle doğdukları kesin. Günün birinde Oğuz Atay, Barış Bıçakçı ya da onlar gibi bir takım yazarların kurabildiği cümleleri kurabilir miyim acaba? İnsanı okurken heyecanlandıracak cümleleri o kadar basit kelimelerle anlatabilecek kadar yetenek sahibi miyim ya da bunu zamanla kazanabilir miyim bilmiyorum. Şu bir gerçek ki bu adamlar bizimle aynı kafada adamlar değil. Bizim yaşadığımızdan farklı gerçeklerle yaşadıkları kesin. Sanırım o kafaya ulaşabilmek için çok okumak, çok yazmaktan başka yapabilecek bir hamlem yok. Eğer varsa da bilmiyorum.

Barış Bıçakçı'ya gelince söyleyecek birkaç şeyim var kendisiyle ilgili her zaman olduğu gibi. Dostum, her kimsen Eryaman'da yaşamış ve 540 numaralı EGO seferini defalarca kullanmış olma ihtimalin yüksek. Bunu tamamıyla Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra'dan çıkarttım ve okuyacağım diğer kitaplarında buna benzer başka ipuçları bulmayı umut ediyorum. Senin sinemaya uyarlanmış bir kitabın bile var. Hayır galaya falan gitmedin herhâlde ki(filmin galası yapıldı mı bilmiyorum) bir fotoğrafına falan ulaşamıyoruz. Okuduğumuz biyografilerin seni tanımak için çok kısa ve yetersiz. Tanınmak, gizli kalmak, bilinmemek istiyorsun diye düşünüyorum ve teknolojinin bir tıkla her şeyi ayağımıza getirdiği şu günlerde bunu bu derece başarıyor olman gerçekten takdire değer. Yazdıklarına hayranım ve benden daha çok hayran olan insanlar tanıyorum. Buna rağmen seni sadece yazdıklarınla biliyor olmamız daha mı iyi, görmek hakkımız mı, daha ne kadar bunu başarabilirsin ve bunun gibi soruların cevabını bilemiyorum. Ama her neredeysen en azından bir görün be üstat, merak ediyoruz. Bu kadar gizli kalmaya daha ne kadar devam edebilirsin ki?

10 yorum:

  1. neden okuma listemde Barış Bıçakçı yok dedirtti bu post bana:)

    bu arada fena devrik cümle oldu
    affola :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Barış Bıçakçı 'yı böyle yazıp, anlatıp bilinmesini sağlamalı mıyım ona bile emin değilim. Aslında çok fazla kişi tarafından okunmak istemiyor bile olabilir diye düşünüyorum :)

      Sil
    2. bu arada estağfurullah affetmek ne haddimize :)

      Sil
  2. bu kadar kendi içinde olması da onu sevmemiz için bi sebep değil mi aslında.ama sevince seviyosun tabi sebebe bağlamak da yanlış ama ne bileyim, öyle kırılgan,naif,kendiyle başbaşa ki,yani tanısak öyle çok seveceğiz ki,daha önce çok sevdiğimiz ama kaybet'tiğimiz birini sever gibi seveceğiz.(bence kim olduğumu biliyosun.kendi blogumdan girmeye üşendim yine:D)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu adam ortaya çıkmalı mı çıkmamalı mı onu söyle bana ?

      Sil
    2. çıkmamalı:( ama bizi sevmeli.

      Sil
    3. Barış Bıçakçı 'nın neye benzediğini bilmeden mi öleceğiz, bu mudur?

      Sil
  3. hayal etmek de güzel.ortaya çıkmasın ama bizi sevsin demek,onunla bi şekilde tanışalım ama gözüne sokmadan,onun dünyasını bozmadan demek.nasıl olcak deme bilmiyorum ama hani böyle olsa tam istediğimiz gibi olurdu:)

    YanıtlaSil
  4. bence sadece bir avuç en sıkı hayranına (yani bize evet) görünsün. dünya için bir gizem olarak kalmaya devam etsin. ama biz de bir görelim artık şunu. evet en güzeli bu, böyle olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O zaman duysun sesimizi de bir buluşma ayarlayalım artık. Bu durum böyle devam edemez, etmemeli. Biz onu görmeyi hak eden taraftayız.

      Sil