26 Ocak 2012 Perşembe

Günlük

















Uzun zamandır yazamıyorum. Bir hayli açtım arayı. Okulun çok fazla yüklendiği günlerdi. Proje teslimi, final haftası vs. Ne bir şeyler okuyacak ne de izleyecek vaktim oldu. Geride bıraktığımız Cuma gününden beri de çalışıyorum. Toplantının son demleri artık ve birkaç saatlik boşluğumdan yararlanarak bir otelin lobisinde bir şeyler karalıyorum. Eğer bunu yapmazsam bir süre daha yazmaya fırsat bulamayacağım çünkü. İşin aslı, kalemle yazmayı oldukça özlemişim. Zamana ayak uydurmak gerektiğini düşünenlerdenim ve bence teknoloji hayatımızın içinde olmak zorunda. Buna karşılık bazı keyifleri, samimiyetleri körelttiği çok açık. Neyse olayımıza gelelim.

Tutunamayanlar 'ı yazarken, Oğuz Atay 'ın günlüklerini de okumam gerektiği yönünde bir öneri aldığımdan bahsetmiştim. Bu yazıya başlamadan birkaç dakika önce kitabı bitirdim ve sıcağı sıcağına yazıyorum size. Bu günlükler, Günlük adıyla okuyucuya sunulmuş. Tahmin edebileceğiniz gibi, Atay 'ın günlüklerinin derlenmesiyle oluşturulmuş bir kitap. Karşılıklı sayfaların sol yüzünde baskı yazısı, sağ yüzünde ise Atay 'ın orjinal günlük sayfalarının görüntüsü bulunuyor. Bu sayede Oğuz Atay 'ın kendi kalemini de görebiliyorsunuz. Oldukça başarılı bulduğum bir baskı yöntemi olmuş.

Yine bir  Oğuz Atay romanı ve yine aktarılacak çok fazla not var. Size vakit kaybetmeden anlatmak istediğim bir şey var. Atay, günlük yazılarına Selim Işık(Tutunamayanlar romanından bir karakter) 'a selam ederek başlıyor. Şimdi bu kitap sonuna kadar keyifle okunmaz mı? Elbette okunur. 25 Nisan 1970 'te yazılan günlüğün ilk kısmı ise şöyle;

"Selim gibi, günlük tutmaya başlayalım bakalım. Sonumuz hayırlı değil herhalde onun gibi. Bu defteri bugün satın aldım. Artık Sevin olmadığına göre ve başka kimseyle konuşmak istemediğime göre, bu defter kaydetsin beni; dert ortağım olsun. "Kimseye söyleyemeden, içimde kaldı, kayboldu," dediğim düşüncelerin, duyguların aynası olsun. Kimse dinlemiyorsa beni -ya da istediğim gibi dinlemiyorsa- günlük tutmaktan başka çare kalmıyor. Canım insanlar! Sonunda, bana, bunu da yaptınız."


OĞUZ ATAY


Anlayacağınız üzere Oğuz Atay da acabalarla başlamış günlük tutmaya. Pek çoğumuzdan farklı değil yani. Yalnız kaldığını düşününce günlük sayfalarına tutunması... Ben de öyle başlamıştım. Tarihi bile aklımdadır günlük yazmaya başladığım günün: 5 Mayıs 2005. Ergenlik yıllarında, dibe vurduğum bir günün ardından başlamıştım. Ondan önceleri de yazardım ama yazmak ilk kez o gün sığınağım, dostum, sırdaşım olmuştu. Birbirini takip eden üç gün yazdıktan sonra uzunca bir ara vermiş günlük tutmaya. Bir hevesle başlayıp sonra vazgeçenlerden yani. Ama sonra günlük sayfalarına tutunmayı başarmış tekrar. Hem de ne tutunmak. Eğer deha diye bir şey varsa, yazma işinin dehası Oğuz Atay olmalı. Günlük yazılırda bu kadar mı güzel yazılır be kardeşim diyesi geliyor insanın.

Çok uzun süre günlük tutmuştum ben de ve yıllar sonra, başkalarının okuma ihtimalini göz önünde bulundurarak yırtıp atmıştım. Hiç pişman değilim. Düşünüyorum da eğer benimde günlük sayfalarım Atay 'ın sayfaları gibi olsaydı bende kendiminkilere iyi bakardım. 

Atay 'ın yazılarının içeriğinde pek çok şey var. Kendi hayatına dair notlar, okuduğu kitaplar, yazarlar hakkında fikirleri(Halit Ziya Uşaklıgil 'den uzun uzun bahsetmiş), gündemde bulunan konularla ilgili fikirleri, piyeslere ait notlar ve diyaloglar... Günlük sayfalarında kendi hayatına ait notlara yer verdiğini düşünürsek, Tutunamayanlar 'ın kendi hayatından kesitler bulundurduğu doğru bir kanı olarak karşımıza çıkıyor. En çok ilgimi çeken konu ise Türkiye 'nin Ruhu(Oğuz Atay 'ın ömrünün yazmaya vefa etmediği büyük projesi) 'na ait notlar oldu. O kitabı yazıp bitirmeye ömrü yetseydi bizlere neler anlatacaktı çok merak ediyorum. Zaten Tutunamayanlar ile beni yıkıp geçmiş bu adam, bundan daha çok güvendiği bir kitapla bana neler hissettirebilir, neler düşündürebilirdi tahmin bile edemiyorum.

Kitabın sonunda ise Oğuz Atay 'ın kendisi ve ailesine ait fotoğraflar bulunuyor. Bunun dışında, kızıyla karşılıklı yazdıkları mektuplardan küçük parçalar bulabilirsiniz. Tutunamayanlar 'ı yazarken(Tutunamayanlar yazımı okumayan kaldıysa buraya tıklayabilir) kitabın kapağında yer alan resmi Ara Güler 'in çektiğine dair bir şeyler okuduğumu söylemiştim. Bu bilgiyi doğrulayan resim açıklamasıyla birlikte Günlük 'ün arka sayfalarında yer alıyor.

Sanıyorum favori yazarım artık Oğuz Atay. Auster 'a bir özür borçlu muyum bilmiyorum ama Oğuz Atay gerçekten inanılmaz bir yazarmış. Bu iş için yaratılmış dahiyane bir insan olduğunu düşünüyorum. Aslında bunu bana satırları düşündürtüyor. Karşılaşmak, tanışmak, konuşmak, yıllarca çıkan her yeni kitabını okumak isterdim. Erken ayrılmış bu dünyadan. Bu dünyanın kitap okuyan ve bundan haz duyan yaramaz çocuklarının ona ihtiyacı varmış. Her şey bir yana, Türkiye 'nin Ruhu 'nda bize ne anlatacaktı o kadar merak ediyorum ki... Ölmemeliymişsin be patron çok erken ayrılmışsın buralardan. Bütün kitaplarını tek tek okuyup buraya yazabilmek dileğiyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder