14 Şubat 2012 Salı

Yazı Odasında Yolculuklar


















Oğuz Atay'ın Günlük kitabını okuduktan sonra Tutunamayanlar'ı tekrar okumayı planlıyordum. Geçen hafta elime alıp yüz sayfa kadar okudum ama o kitabı okumak için yeterli konsantrasyonum olmadığı için erteledim bir süre daha. Ne okusam diye düşünürken bir Paul Auster kitabını daha çıkardım aradan. Yazı Odasında Yolculuklar'ı okumamla birlikte geriye son çıkan kitabı ile birlikte üç tane kitabı kaldı. Kalanları da kısa sürede bitiririm umarım.

Bildiğiniz gibi son dönemde son derece gereksiz olduğunu düşündüğüm bir siyasi tartışmanın içindeydi Auster. Ben politikadan pek anlamam, dolayısıyla haklı veya haksız tartışması yapmayacağım burada. Üzüldüğüm nokta, Paul Auster gibi harika bir yazarın bu şekilde ülkemizde tanınmış olması. Bu tartışmaya dahil olan hem iktidar hem de muhalefet saflarında bulunan birçok politikacının bile eline bir tek Auster kitabı almadığını düşünüyorum. Paul Auster'ın kitaplarında anlattığı hikâyeler hep apolitik bir dünyada geçer. Karanlıktaki Adam'ı yazarken bahsetmiştim bu konudan. Sadece tek bir istisna var: Karanlıktaki Adam. Onunda ne kadar ciddi bir politik içeriği olduğu tartışılır. Demek istediğim Auster gibi üst düzeyde hayranlık duyduğum bir yazarın bu tarz bir tartışmayla gündeme gelmesi ve popüler olması son derece üzüldüğüm bir konu.

Kitap ise diğer Auster kitaplarından biraz farklı. Daha önceki kitaplarına bir saygı duruşu niteliğinde altmışıncı yaş gününde okuyucusuyla buluşturmuş Yazı Odasında Yolculuklar'ı. Önceki kitaplarına bir saygı duruşu dedim çünkü kitapta bahsi geçen isimler aslında önceki hikâyelerin kahramanlarının isimleri. Bunu kitabın sonuna doğru Benjamin Sachs ismini görünce çözdüm. Biraz geç oldu ama hoş bir ayrıntıydı açıkçası.

Kitabın konusu ise şöyle. Bir adam gözlerini bir odada açar. Hiçbir şey hatırlamayan bu yaşlı adam, odaya giren bazı kişilerle konuşmaktadır. Bu isimleri not ederek, bir önceki günü bile hatırlamayan bu adam bir şeyler hatırlamaya çalışmaktadır. Neden bu odada olduğu, gelip giden insanların kim olduğunu anlamaya çalışır ama bu çok kolay değildir.

Kitap yine Auster'ın zihninden çıkmış enteresan bir hikâyeydi. Sonuçta bir Paul Auster kitabı ve belli bir standartı yakalamış durumda ama Auster standartlarının bir tık altındaydı sanki Yazı Odasında Yolculuklar. Buna rağmen akıcı bir kitap. Olayı enteresanlaştıran ayrıntı ise eski kitaplarına bir selam ediyor olması. Bir başka deyişle Paul Auster'ın diğer kitaplarına adapte olduktan sonra(yirmi civarı kitabını okumuş biri olarak şımarma hakkını görüyorum kendimde) okumak mantıklı görünüyor. Eğer okumayı düşünürseniz zaten kısa ve akıcı bir hikâye olduğu için bir günü bile bulmayacaktır bitirmeniz. Keyifli okumalar herkese.

2 yorum:

  1. Yazı Odasında Yolculuklar, yarım bırakıp okuyamadığım nadir kitaplardan. Paul Auster'ı seven biri olarak bu kitabı psikolojik olarak doğru zamanda okumadığım kanısına varmıştım ki, "standardının bir tık altında" yorumunuzdan sonra içim rahatladı. yine de uygun bir zamanda tekrar elime alacağım.
    Güzel bir paylaşım olmuş. Sayfanızı da çok sevdim, emeğinize sağlık...Sevgiler

    YanıtlaSil
  2. Standartın bir tık altında olsa da Auster kitabı yani okumaya değer. Teşekkür ederim ilginiz için :)

    YanıtlaSil