1 Haziran 2012 Cuma

Masumiyet









Bloga bir şeyler karalamaya başlayalı hemen hemen bir sene oldu. Aslında biraz daha vakit var ama birkaç gün içinde bir aylığına staja gideceğim için bu yazıyı yazmaya bir daha ne zaman fırsatım olurdu emin değilim. Geleneğe uyup birçok blog yazarının yaptığı gibi bende yıl dönümümde farklı bir şeyler yapmak istedim ama yine yazıyla. Bende sürpriz hediyeler falan yok. Artık affınıza sığınıyorum. Birinci yıl yazım için de bugüne kadar izlediklerim içinde en beğendiğim yerli yapımı seçtim. Bunun birkaç sebebi var elbet. Son dönemde genellikle yerli yapımları izliyor olmam bu kararı vermemde yardımcı oldu. Bu yazıyı istisna kılan diğer bir sebep de ilk defa bir yazıyı sıcağı sıcağına bitirdiğim bir filmden ya da bir kitaptan sonra yazmıyorum. Masumiyet'i izleyeli oldukça uzun zaman oldu(İlk izleyişimden bahsediyorum elbette). Ama dediğim gibi istisna bir vakit, istisna bir dönem ve istisna bir film. Yazı önemli ölçüde spoiler içerebilir benden söylemesi. Yazının bütününde filmden geniş geniş bahsedeceğim için spoiler uyarısı yapmam pek mümkün görünmüyor. O yüzden temkinli okuyun ya da okumayın demek size bu konuda yapabileceğim yegâne iyilik. Masumiyet, aynı zamanda yazacağım ilk Zeki Demirkubuz filmi. Belirtmek isterim ki Masumiyet bugüne kadar yazdığım yazılar içerisinde en çok emek verdiklerimden bir tanesi olacak. Daha önce bu kadar ön çalışma yaptığım tek yazım Tutunamayanlar olmuştu. İyi bilgiler, güzel detaylar ve çok objektif olduğunu düşünemediğim(filme hayranlığımdan ötürü duygusal davranabilirim) fikirlerimle dolu uzun ve keyifli bir yazı sunuyorum size.

Yönetmenden başlamak en doğrusudur tabi. Sonuçta filmin yaratıcısı o. Zeki Demirkubuz, 1964 yılı Isparta doğumlu. Ortaokul eğitiminden sonra İstanbul'a yerleşen Demirkubuz, liseye başladıktan sonra eğitimini yarım bırakarak çalışmaya başlamış. 1980 Askeri Darbesi'nden sonra tutuklanarak üç yıl süreyle hapis yatan Demirkubuz'un Dostoyevski okumaya başladığı dönemde bu hapishane yıllarına denk geliyor. Daha sonra hayatında kalıcı etki yaratan Dostoyevski'nin kendisi için bu derece önemli olacağını muhtemelen oda bilmiyordur o yıllarda. Filmlerinde de pek çok Dostoyevski yansıması görmek mümkün. Son filmi olan Yeraltı da Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar isimli kitabından uyarlama. Hapishaneden çıktıktan sonra askere gidiş tarihini ertelemek adına liseyi dışarıdan bitiren Zeki Demirkubuz, daha sonra İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesini kazanmış. Basın Yayın Yüksekokulunu bitiren Demirkubuz'un sinema serüveni ise 1986 yılında Zeki Ökten'in asistanlığını yapmasıyla başlar. Hatta Masumiyet'in devam filmi niteliğinde çektiği Kader filminin başında Zeki Ökten'e "Değerli ustam" diye selam ettiğini görürüz. Asistanlık yıllarının ardından 1994 yılında ilk uzun metrajlı filmi olan C Blok'u çeken yönetmenin bu filmini Masumiyet(1997), Üçüncü Sayfa(1999), İtiraf(2001), Yazgı(2001), Bekleme Odası(2003), Kader(2006), Kıskanmak(2009) ve Yeraltı(2012) isimli filmleri izler. Venedik Film Festivali'nde gösterilen Masumiyet ile uluslararası alanda da ün kazanan Demirkubuz, sinemamızın kan ağladığı 90'lı yıllarda çıraklığını yaşayıp şu an sinemamıza yön veren önemli birkaç yönetmenden bir tanesi durumunda. Kendi tarzını kamerasına yansıtmayı başarmış bir isim. Zeki Demirkubuz Sineması diye bir kavrama çoktan alıştık bile. 

Zeki Demirkubuz Sineması'ndan biraz bahsedelim. Zeki Demirkubuz'un yaptığı şeyleri bir başlık altında toplamak gerekirse "Hayatın içinden" doğru tanımlama olur sanırım. Hani olur ya biri sorar "Bu adamın olayı ne diye?" işte tam bu soruya "Hayatın içinden" doğru cevaptır. Sinemamızın 80'li yılların sonuyla başlayan diyalog konusunda sıkıntı çekme sürecine adeta ilaç gibidir. Çok iyi senaryolarda barınan çok iyi diyaloglar üretir Demirkubuz. Bundan daha önemlisi de bu diyaloglar şiir kitabı yalayıp yutmuş adamlar gibi aktarılmaz seyirciye. Bir pavyon şarkıcısı, bir taksici normal hayatta nasıl konuşuyorsa Demirkubuz filmlerinde de öyle konuşur. Haluk Bilginer'in, Masumiyet'te oynayan Bekir karakterinin "İçim cız etti, cız etti de ne tornavida yemiş gibi oldum" cümlesi buna küçük bir örnektir. Sessizlikle devam eden uzun sahnelere pek yer yoktur filmlerinde. İyi ki de yoktur. İnsanoğlunun karanlık tarafını sever Zeki Demirkubuz. Acıları, öfkeleri, anlatamamışlıkları, yarım kalmışlıkları vardır hep kadrajında. Toplum olarak çok sevmediğimiz, insanların zayıf taraflarını su yüzüne çıkarır, seyircisinin yüzüne vurur. Aslında insanoğlu aşktan acı çeker, yalnızdır, kimsesizdir, perişandır ve bunların hepsi gerçektir.

Masumiyet'e gelirsek, film 1997 yılında yapılmış. Yönetmeninden uzun uzun bahsettik zaten. Zeki Demirkubuz, aynı zamanda filmin yapımcısı ve senaristi. Diğer filmlerinde olduğu gibi yapımcılığını yine kendi yapmış Masumiyet filminde. Çekimleri İstanbul, Ankara ve İzmir'de çekilen Masumiyet, ağırlıklı olarak İzmir'de geçen bir hikâyeden oluşuyor. Oyuncu kadrosu ise oldukça dikkat çekici: Haluk Bilginer, Derya Alabora ve Güven Kıraç. Derya Alabora, Uğur karakterine can verirken, Uğur'un peşinden giden ve ona aşık olan Bekir karakteri Haluk Bilginer tarafından canlandırılıyor. Yusuf karakterini oynayan isim ise Güven Kıraç.

Senaryoya gelirsek, Yusuf(Güven Kıraç) on yıl hapishanede kalmıştır. Tahliye tarihi geldiği zaman dışarı çıkmak istemediğini talep eder ama bir şekilde özgürlüğüne kavuşur. İzmir'de yaşayan ablası ve eniştesinin yanına gider. Yusuf'un hapse girme sebebi olan ablası ve eniştesi ile birlikte bir akşam evlerinde iken Yusuf burada işi olmadığını anlamıştır. Hapishaneden bir arkadaşının babasının yanına gitmeye karar veren Yusuf, İstanbul'a gitmeden önce kısa bir süreliğini eski bir otele yerleşir. Bu otelde kaldığı henüz ilk gece küçük Çilem ile tanışan Yusuf, aynı gecenin sabahında Çilem'in annesi olan Uğur(Derya Alabora) ve Bekir(Haluk Bilginer) ile tanışır. Bu üçlünün kaderi artık kesişmiş ve farklı bir yola girmiştir.

Masumiyet ile ilgili aktarılacak çok fazla not var. Öncelikle hikayenin başlangıcından bahsedelim. Zeki Demirkubuz işportacılık yaptığı yıllarda, İstanbul'un kenar semtlerinden birinde bir kızı gözlemlemeye başlar. Hareketlerini, davranışlarını kendi köşesinden seyreder. Bunun üzerinde birkaç sayfadan oluşan bir monolog oluşturur. Mektup tadında bir monolog. Aslında bu monolog Masumiyet filminde yer alan meşhur kır sahnesinde Haluk Bilginer'in Güven Kıraç'a yedi dakikaya yakın anlattığı hikayenin ta kendisidir. Demirkubuz, bu monoloğu yazar ve daha sonra kendi gözlemlerinden, yaşadıklarından bir hikâye oluşturarak, bu monoloğu da  içinde bulunduran bir film haline getirir ve sadece o monologdan bir senaryo çıkarmayı başararak 2006 yılında Masumiyet'in devam filmi olan ve Uğur ile Bekir'in hikâyesinin başlangıcını anlatan Kader filmini çeker. O hikâyeden bahsettiği sahne ile tek kelime ile bir efsane haline gelen Haluk Bilginer ise sadece o sahneyle Masumiyet'e çok farklı bir boyut katar. Hatta sinemaya farklı bir boyut katar.

Aslında o sahneden başlı başına bahsetmek gerekiyor. Bu monoloğu tek bir karede kesintisiz anlatan Haluk Bilginer nasıl bir yeteneğin ürünü anlamak çok kolay değil. Hani birine o süre zarfında bana bir hikaye anlat desen ne kadar başarılı altından kalkar bilemiyorum. Kaldı ki bunu kamera karşısında bir senaryoya bağlı yapmak... Sahnede geri dönüş yok, kesinti yok... Ben yönetmenlikten pek anlamam ama okuduklarıma göre altından kalkması neredeyse imkânsız bir sahneymiş ve aslında Zeki Demirkubuz yedi dakikaya yakın bu konuşmayı Haluk Bilginer'e yaptırma cesaretini göstermiş. Haluk Bilginer de neler yapmış izleyip görmek gerekiyor. "Tirad" kelimesinin anlamını öğrenmemi sağlayan bu sahneyle ilgili size çok net bir cümle kuruyorum: Bugüne kadar gördüklerimin içinde en iyisi. Haluk Bilginer sen nasıl bir oyuncusun demekten alamıyorum kendimi. Bu sahnenin linkine internetten kolayca ulaşmanız mümkün. Benim gibi düzenli aralıklarla bir doz almanız şiddetle tavsiye edilir.

Haluk Bilginer'e değinmişken diğer oyunculardan da bahsedelim. Derya Alabora, bu filmle ilgili konuşma yapabileceğiniz pek çok kişiye göre filmin en iyi performansına sahip. Özellikle Yusuf(Güven Kıraç) ile otel odasında bir sahneleri var ki - izleyenler direk hatırlayacaktır - ağzınızın açık kalacağı türden. Benim favorim Haluk Bilginer orası ayrı konu ama cidden bir seçim yapmak çok zor. Eğer ben Bekir(Haluk Bilginer) karakterine bu kadar hayransam bunun en önemli sebebi bahsettiğim tiradıdır. Zeki Demirkubuz'un senaryoyu kendisine gönderdikten sonra senaryoya ve Bekir karakterine adeta aşık olduğunu söylüyor Bilginer. Önceleri yönetmenin ilk filmi olan C Blok'u izleyip çok beğenen Haluk Bilginer, Masumiyet için gelen teklifi ise çok düşünmemiş. Güven Kıraç ile ilgili ise şunu söyleyebilirim ki, tam anlamıyla on yıl hapishanede kalıp çıkınca ne yapacağını bilemeyen bir adam gibiydi. Hepsi kusursuzdu, hepsi mükemmeldi, hepsi harikaydı...

Masumiyet çok düşük bütçeyle çekilmiş bir film. Zeki Demirkubuz'u farklı kılan en önemli sebeplerden bir tanesi de bütün filmleri için kendi finansmanını kendi oluşturması. Muhtemelen en ince ayrıntısına kadar filmin istediği gibi olmasını istiyor diye düşünüyorum. Hatta inanması güç ama bütün çekimler on dokuz günde tamamlanmış. Bir gün Ankara, birkaç gün kadar İstanbul ve geri kalan sürede de İzmir'de çekilmiş bir film. Filmin önemli bir kısmı İzmir-Basmane'de izbe bir otelde çekilmiştir. On dokuz günde bu film nasıl ortaya çıkar anlamak çok güç. Bunların hepsi Zeki Demirkubuz, Haluk Bilginer, Derya Alabora, Güven Kıraç gibi isimlere hayran olmak için çok önemli sebepler.

O sene düzenlenen Altın Portakal Film Festivalinde, En İyi İkinci Film, En İyi Kadın Oyuncu(Derya Alabora), En İyi Erkek Oyuncu(Haluk Bilginer) ve En İyi Kurgu ödüllerinin sahibi olur Masumiyet. Altın Koza Film Festivalinde de En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu(Güven Kıraç) ve En İyi Kadın Oyuncu(Derya Alabora) ödüllerini kazanır. Hem film, hem kadro olarak ulusal ve uluslararası düzeyde pek çok ödülün sahibi olur film. Oyuncular ve kameranın arkasında bulunan kadro adeta ödüle doymuştur filmden sonra. Çok şaşırmamak gerek. Ekol haline gelmiş oyuncular, mükemmel bir senaryo, başarılı bir yönetmen...

Zeki Demirkubuz, Masumiyet'i şöyle tanımlıyor: Suça aşık bir adam, adama aşık bir kadın ve kadına aşık başka bir adam. Burada söylediği cümle, o ilk başta yazdığı monoloğu mükemmel tanımlıyor aslında. Toplumda kolay kolay kabul görmeyecek, dışlanmaya müsait karakterler hepsi. Bekir, Uğur, Yusuf, Zagor... Ama Haluk Bilginer'in dediği gibi hepsi masum. Onları bir arada tutan yegâne sebep belki sadece bu masumiyetleri. Onlar hep denediler, hep yenildiler. Belki gene deneyecekler ve gene yenilecekler. Karanlık izbe otel odaları, insan doğasının kaybeden yönleri, kapanmayan kapılar, yitip giden umutlar... Bunların hepsi Masumiyet'te bizleri bekliyor. Belki Zeki Demirkubuz bir daha bu kadar güzel bir film çekemeyecek, belki bir daha hiç bir oyuncu kadrosu bir filminde bu kadar döktüremeyecek, belki bir daha hiç kimse hep deneyip hep yenilmeyecek ve belki de bir daha hiç kimse çorbayı Haluk Bilginer 'in içtiği gibi içemeyecek. Belki de hiç... 

2 yorum:

  1. Bu özel yazı için harika bir film seçmişsin, tebrikler :) Daha sık yazman dileğiyle! :)

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim. Umarım daha sık yazabilecek kadar bol vaktimin olacağı günlerde gelir :)

    YanıtlaSil